Türkiye'de ruh sağlığına verilen değer ve ihtiyaç son yıllarda artış gösterse de bu alanda eğitim almış psikologların karşılaştığı iş bulma ve kendi sağlık meslek hizmet birimini açma süreçleri adeta bir "ruhsal labirente dönüşmüş durumda. Kendi alanlarında uzmanlaşmış bu profesyonellerin, başkalarının ruh sağlığını iyileştirmek için verdikleri çaba takdire şayan olsa da kendi iş hayatlarındaki engeller zaman zaman ironik bir "terapiye ihtiyaç duyma" durumuna yol açıyor. Bu zorluklara eklenen bir diğer önemli sorun ise hala bir meslek yasasının olmayışı. Bu durum, psikologların hem iş bulma süreçlerini hem de mesleki itibarlarını derinden etkiliyor.
Üniversitelerin psikoloji bölümlerinden mezun olan binlerce genç, idealist bir şekilde meslek hayatına atılmanın hayalini kuruyor. Ancak karşılaştıkları ilk engel genellikle "deneyim" oluyor. Bu durum, yeni mezunların iş bulmasını zorlaştırırken, iş bulamayanların da deneyim kazanmasını imkânsız hale getiriyor.
Özel sektörde ve devlette açılan kısıtlı sayıda kadro:
İşte tam da bu noktada meslek yasasının da olmayışı, psikolog unvanının korunmasız kalmasına ve yetkin olmayan kişilerin de bu alanda merdiven altı faaliyet göstermesine zemin hazırlayabiliyor. Bu durum, hem iş arayan nitelikli psikologlar için haksız bir rekabet ortamı yaratıyor hem de danışanların güvenini sarsabiliyor.
Kendi işini kurmak isteyen psikologlar ise bambaşka bir "hayatta kalma mücadelesi" ile karşılaşıyor. Kira, stopaj, faturalar, ruhsat işlemleri derken, terapi koltuğuna oturacak ilk danışanı beklemek adeta bir sabır sınavına dönüşebiliyor. Sosyal medyada "İlk seansım için mumlarımı yaktım, tütsülerimi hazırladım, Bach dinletimi açtım. Acaba yanlışlıkla 'Falcı Dükkânı' mı açtım?" gibi esprili paylaşımlar, aslında bu bekleyişin ne kadar yıpratıcı olabildiğinin bir göstergesi. Üstelik meslek yasasının yokluğu, kendi sağlık meslek hizmet birimini açma kriterlerinin net olmamasına ve farklı uygulamaların ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Bu da hem psikologlar arasında bir eşitsizlik yaratıyor hem de etik standartların belirsizleşmesine yol açabiliyor.
Devlet kadrolarında psikolog alımı ise genellikle "devede kulak" misali. KPSS sınavına hazırlanan binlerce psikolog, atanma umuduyla geçen uzun ve stresli bir sürecin ardından tükenmişlik sendromu, hayal kırıklığı yaşıyor mesleklerinden uzaklaşıyorlar. Meslek yasasının olmaması, kamu kurumlarında psikologların görev tanımlarının netleşmemesine ve hak ettikleri değeri görmemelerine de neden olabiliyor.
Peki, başkalarının ruh sağlığını onarmak için çabalayan bu profesyonellerin kendi ruh sağlıkları ne durumda? İşsizlik kaygısı, ekonomik zorluklar, mesleki tatminsizlik gibi faktörler, psikologların da psikolojisini olumsuz etkileyebiliyor. "Kendi sorunlarıyla boğuşurken başkalarına destek olmaya çalışmak, zaman zaman ironik ve yıpratıcı bir döngüye yol açabiliyor. İşte bu noktada meslek yasasının hayati önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Yasal bir çerçeve, psikologların mesleki haklarını koruyacak, standartları belirleyecek ve itibarını artıracaktır.
Sonuç olarak, Türkiye'de psikolog olmak hem insanlara yardım etme arzusunu hem de bitmek bilmeyen bir "iş bulma ve ayakta kalma" mücadelesini aynı anda göğüslemek anlamına geliyor. Ancak meslek yasasının çıkarılması, hem psikologların mesleki geleceklerini güvence altına almasını hem de toplumun ruh sağlığı hizmetlerinden daha nitelikli bir şekilde yararlanmasını sağlayacaktır. Aksi takdirde, "terapist koltuğu boş kalırsa ne olur?" sorusu, sadece bir espri olmaktan çıkıp, ciddi bir toplumsal sorun haline gelebilir ve ruh sağlığı profesyonellerinin kendi ruh sağlıklarını korumaları giderek zorlaşır.
Psikologlar toplum ruh sağlığı için hayati bir ihtiyaçtır, lüks değildir. Günümüzde bu kadar ruh sağlığımızı bozan etkenler varken!...
Anasayfa
Yazarlar
GÖRÜNMEZ
Yazı Detayı
Bu yazı 1132+ kez okundu.
Ruh Sağlığı Profesyonellerinin Ruh Sağlığı Alarmı
Türkiye'de ruh sağlığına verilen değer ve ihtiyaç son yıllarda artış gösterse de bu alanda eğitim almış psikologların karşılaştığı iş bulma ve kendi sağlık meslek hizmet birimini açma süreçleri adeta bir "ruhsal labirente dönüşmüş durumda. Kendi alanlarında uzmanlaşmış bu profesyonellerin, başkalarının ruh sağlığını iyileştirmek için verdikleri çaba takdire şayan olsa da kendi iş hayatlarındaki engeller zaman zaman ironik bir "terapiye ihtiyaç duyma" durumuna yol açıyor. Bu zorluklara eklenen bir diğer önemli sorun ise hala bir meslek yasasının olmayışı. Bu durum, psikologların hem iş bulma süreçlerini hem de mesleki itibarlarını derinden etkiliyor.
Üniversitelerin psikoloji bölümlerinden mezun olan binlerce genç, idealist bir şekilde meslek hayatına atılmanın hayalini kuruyor. Ancak karşılaştıkları ilk engel genellikle "deneyim" oluyor. Bu durum, yeni mezunların iş bulmasını zorlaştırırken, iş bulamayanların da deneyim kazanmasını imkânsız hale getiriyor.
Özel sektörde ve devlette açılan kısıtlı sayıda kadro:
İşte tam da bu noktada meslek yasasının da olmayışı, psikolog unvanının korunmasız kalmasına ve yetkin olmayan kişilerin de bu alanda merdiven altı faaliyet göstermesine zemin hazırlayabiliyor. Bu durum, hem iş arayan nitelikli psikologlar için haksız bir rekabet ortamı yaratıyor hem de danışanların güvenini sarsabiliyor.
Kendi işini kurmak isteyen psikologlar ise bambaşka bir "hayatta kalma mücadelesi" ile karşılaşıyor. Kira, stopaj, faturalar, ruhsat işlemleri derken, terapi koltuğuna oturacak ilk danışanı beklemek adeta bir sabır sınavına dönüşebiliyor. Sosyal medyada "İlk seansım için mumlarımı yaktım, tütsülerimi hazırladım, Bach dinletimi açtım. Acaba yanlışlıkla 'Falcı Dükkânı' mı açtım?" gibi esprili paylaşımlar, aslında bu bekleyişin ne kadar yıpratıcı olabildiğinin bir göstergesi. Üstelik meslek yasasının yokluğu, kendi sağlık meslek hizmet birimini açma kriterlerinin net olmamasına ve farklı uygulamaların ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Bu da hem psikologlar arasında bir eşitsizlik yaratıyor hem de etik standartların belirsizleşmesine yol açabiliyor.
Devlet kadrolarında psikolog alımı ise genellikle "devede kulak" misali. KPSS sınavına hazırlanan binlerce psikolog, atanma umuduyla geçen uzun ve stresli bir sürecin ardından tükenmişlik sendromu, hayal kırıklığı yaşıyor mesleklerinden uzaklaşıyorlar. Meslek yasasının olmaması, kamu kurumlarında psikologların görev tanımlarının netleşmemesine ve hak ettikleri değeri görmemelerine de neden olabiliyor.
Peki, başkalarının ruh sağlığını onarmak için çabalayan bu profesyonellerin kendi ruh sağlıkları ne durumda? İşsizlik kaygısı, ekonomik zorluklar, mesleki tatminsizlik gibi faktörler, psikologların da psikolojisini olumsuz etkileyebiliyor. "Kendi sorunlarıyla boğuşurken başkalarına destek olmaya çalışmak, zaman zaman ironik ve yıpratıcı bir döngüye yol açabiliyor. İşte bu noktada meslek yasasının hayati önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Yasal bir çerçeve, psikologların mesleki haklarını koruyacak, standartları belirleyecek ve itibarını artıracaktır.
Sonuç olarak, Türkiye'de psikolog olmak hem insanlara yardım etme arzusunu hem de bitmek bilmeyen bir "iş bulma ve ayakta kalma" mücadelesini aynı anda göğüslemek anlamına geliyor. Ancak meslek yasasının çıkarılması, hem psikologların mesleki geleceklerini güvence altına almasını hem de toplumun ruh sağlığı hizmetlerinden daha nitelikli bir şekilde yararlanmasını sağlayacaktır. Aksi takdirde, "terapist koltuğu boş kalırsa ne olur?" sorusu, sadece bir espri olmaktan çıkıp, ciddi bir toplumsal sorun haline gelebilir ve ruh sağlığı profesyonellerinin kendi ruh sağlıklarını korumaları giderek zorlaşır.
Psikologlar toplum ruh sağlığı için hayati bir ihtiyaçtır, lüks değildir. Günümüzde bu kadar ruh sağlığımızı bozan etkenler varken!...
Ekleme
Tarihi: 13 Mayıs 2025 -Salı
Ruh Sağlığı Profesyonellerinin Ruh Sağlığı Alarmı
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(2)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.
Özgür Bütüner
(13.05.2025 16:54 -
#379)
Dile getirmiş olmanızdan dolayı sonsuz şükranlarımızı iletiyoruz
Halim KORKMAZ
(13.05.2025 21:32 -
#380)
Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederim kardeşim. Böyle önemli bir toplumsal konu gözardı edilemez.