Yine gittim eskilere... Siyaset, yalan, dolan, entrikalar, katliamlar, çıkar ilişkileri... Artık içim kaldırmıyor!...
Teknoloji çağının getirdiği hız ve değişim rüzgârları ve de günümüzün yalan rüzgarları arasında kaybolup giderken, bazen durup geriye dönmek isteriz. Takvim yaprakları ne kadar yeni yüzyılı, yeni Türkiye’yi gösterse de içimizde bir ses fısıldar: “Ahh o eski Türkiye, o geçen yüzyıl…” İşte bu yazı, sizi alıp 70'lerin 80’lerin o samimi, o gerçeküstü yaşamına, çocukluğumuzun ve gençliğimizin duru güzelliğine götürecek bir zaman tüneli yolculuğu…
Seksenler Dizisinden Sahnelere: Yalın, Doğal, Samimi Bir Yaşam
Hatırlarsınız, TRT’nin o meşhur “Seksenler” dizisini… Sadece bizim kuşağın değil, Z kuşağının bile ilgiyle izlediği o dizideki gibiydi hayat. Yalındı, doğaldı, samimiydi. Apartman dairelerinde değil, bahçeli evlerde, mahalle aralarında yankılanırdı çocuk sesleri. Aile bağları kopmazdı, dostluklar çıkarsızdı, komşuluk ruhu her evin kapısını açık tutardı. Mahalle esnafının sıcak sohbetleri, ilk aşkların masumiyeti… Her şey bir filim şeridi gibi gözümüzde canlanır. İyi günde de kötü günde de bir aradaydık, paylaşmak için sebep aramazdık. Koşulsuz sevgi ve saygı, yaşamın ta kendisiydi.
Doğduğun Yer Kaderindi: Akraba Sofraları ve Komşu Ziyaretleri
Şimdilerde tayinler, göçler, dünyanın dört bir yanına savrulan hayatlar… Ama o yıllarda, doğduğun yer gerçekten de kaderindi. Tüm akrabalar aynı şehirde, hatta aynı mahallede yaşar, her an bir araya gelebilmenin huzurunu yaşardık. Belki 70’lerde Almanya’ya giden gurbetçilerimiz hariç, onlar bile her yaz memleketlerine dönüp sıla hasretini dindirirdi. Aynı şehirde okur, aynı şehirde çalışır, kendi memleketinden biriyle yuva kurardın. Bu, aile bağları için büyük bir avantajdı. Şimdi “ayran içtik ayrı düştük” misali, her birimiz farklı coğrafyalarda…
Kapılar kilitlenmezdi, herkes herkesi tanırdı. Canın mı sıkıldı, dertleşmek mi istiyorsun? Hop, habersizce komşuya ya da akrabana gider, hoş beş ederdin. Ev sahibinin “Eyvah ne ikram edeceğim?” telaşı olmazdı, kuru bir çay bile yeterdi; maksat muhabbetti. O samimi sofralar, o dertleşmeler… Unutulur mu?
Piknik Anıları: Yürüyerek Gidilen Keyifli Günler
Çocukluğumuzun piknikleri de ayrı bir efsaneydi. Isparta’da ilkokul yıllarımızda Ayazmana’ya, Öküz Battı’ya, Halife Sultan’a giderdik. Öyle şimdiki gibi servislerle değil, yürüyerek! Öğretmenlerimiz başımızda, şarkılar marşlar söyleyerek gider gelirdik. Yorulmak ne kelime, gençlik işte!
Yaz mevsiminde tüm akrabalar toplanır, kalabalık piknikler düzenlenirdi. Gökçay- kiraz bahçeleri, Gölcük, Milas, Kirazlıdere, Andık Deresi, Bezirgan, bağlar- bahçeler ve Eğirdir- Bedre… Aslında Isparta’da ne çok piknik seçeneğimiz varmış meğer! "Vadim O Kadar Yeşildi Ki" dedirten cinsten.
O yıllarda bugünkü gibi mangal kültürü yoktu. İyi ki de yokmuş! Herkes evinde ne varsa onu getirir, yere serilen sofralarda bir araya gelinir, sohbet muhabbet eşliğinde yenilirdi. İp atlanır, top oynanır, iskambil kâğıtlarıyla “papaz kaçtı” oynanır, kaybedenlere komik cezalar verilirdi. Ağaca salıncak kurulur, birlikte kahkahalar atılarak keyifli bir gün geçirilirdi.
Yaz Akşamları ve Sinema Keyfi: Yeşilçam’ın Işıltılı Dünyası
Isparta’nın meşhur ve elit İstasyon Caddesi’nde yapılan yaz akşamı yürüyüşleri, Petek Pastanesi’nde molalar, dondurma keyifleri… Ya da İstasyon Parkı’nda dostlarla içilen çaylar… Tüm bunlar, dostlukla birleşince tadına doyulmaz anlara dönüşürdü.
Bir de sinema keyfi vardı! Yeşilçam’ın o meşhur filmleri vizyona girdiğinde mahallede kimse kalmaz, sinemalar hınca hınç dolardı. Şehir Sineması, Atlas Sineması, Yazlık Sinemalar, Altıniş Sineması… Altıniş Sineması’ndaki localar ayrı bir hava katardı, sanki oradan film izlemek daha bir özeldi. Yaz mevsimi daha dolu dolu, daha güzel yaşanırdı. Kış hazırlıkları da imece usulü yapılır, herkes birbirine yardım ederdi. Kışın dışarıda çok aktivite olmasa da yine eş dost hep bir aradaydı.
Siyah Beyazdan Renklere, Sonra Küçücük Bir Telefona…
1974’lü yıllarda hayatımıza siyah beyaz televizyon girmesiyle birlikte sanki hayatımız birden renklendi ya da biz öyle sandık! Televizyon programları, dizileri sohbetlerimizin konusu oldu. Sevdiğimiz diziler olduğunda eve misafir gelsin istemedik, bir yere gitmek istemedik. İşte o anlarda başladı o “kopuş”… Yavaş yavaş "Yalnızlaştık"!
Yıllar yılları kovaladı, teknoloji hızla ilerledi. Doğduğun topraklar seni doyurmaz oldu. Doğduğun yer değil, doyduğun yer kaderin oldu. Küçücük bir telefonun içine hapsoldu dünya. Ve biz büyüdükçe, kirlendi dünya...
Peki siz, bu satırları okurken kendi çocukluğunuza, gençliğinize bir yolculuk yaptınız mı? Hangi anılar canlandı gözünüzde?