Sanat, toplum ve siyasetin ahlaki temelleri sarsıldığında, domino taşları gibi devrilen değerler kaçınılmaz bir çöküş zincirini başlatır. Tıpkı bir arabanın ön tekeri çukura düştüğünde, arka tekerinin de aynı kaderi paylaşması gibi, ahlaki yozlaşma da toplumun her alanını etkisi altına alır. Ahlak pusulamızı kaybettiğimiz bu çağda, sanat, toplum ve siyaset adeta yozlaşmanın batağına saplanmış durumda. Ne yazık ki, arkadan gelen her şey de kaçınılmaz olarak onu takip ediyor ve bu durum topyekûn bir devrilmeye ahlaki çöküşe doğru gidiyor.
Ekranlardaki Yozlaşma
Günümüz televizyon ve dizi yapımları, yüksek reytingler uğruna adeta bir ahlak erozyonuna hizmet ediyor. Geçmişteki samimi ve öğretici yapımların yerini, aile içi ihanetler, evlilik dışı ilişkiler ve çarpık bağları normalleştiren içerikler aldı. Yıllardır süren gündüz kuşağı programları ve diziler, utanma, gelenek ve görenek gibi kavramları sıradanlaştırarak toplumun değer yargılarını kökünden sarsıyor. Lüks villalar, pahalı arabalar ve ihtişamlı yaşamlar, toplumun büyük bir kesimini temsil etmediği gibi, gençlere de yanlış rol modeller sunuyor. Ekranlarda izlenenlerin hafızalara çabuk yerleştiği düşünüldüğünde, bu tür yapımların toplumun geleceği üzerindeki olumsuz etkisi de kaçınılmaz oluyor.
Özden Uzaklaşma
Geçmişte sinema, içinde toplumsal eleştiri ve insani sıcaklığı da barındırırdı. Sadri Alışık'ın "Turist Ömer"i ya da Kemal Sunal'ın "Şaban"ı, Münir Özkul ve Adile Naşit'in filmleri ahlakı ve dürüstlüğü yücelten karakterlerdi. "Hababam Sınıfı" gibi filmler, belden aşağı esprilere veya küfürlere ihtiyaç duymadan da izleyiciyi kahkahalara boğabiliyor, aynı zamanda düşündürüyor ve bir şeyler öğretiyordu.
Bugün ise durum çok farklı; Özellikle komedi filmlerinde yaygınlaşan argo ve küfürlü konuşmalar, mizahın ve sanatın ne kadar ayaklar altına alındığının acı bir göstergesi. Filmler, sadece gişe yapmak ve hızlı para kazanmak amacıyla üretiliyor.
Müzik dünyasında da benzer bir düşüş yaşanıyor. Dün, Zeki Müren ve Emel Sayın gibi sanatçılar, sahneye saygı ve zarafetle çıkardı. Onlar, sadece sesleriyle değil, aynı zamanda kişilikleri ve sahne adabıyla da gönüllere taht kurmuşlardı. Bugün ise bazı müzisyenler , eserlerinden çok gösterişli veya özensiz kostümleri ve erotik danslarıyla gündeme geliyor. Sanat, bir eser icra etmekten ziyade, sürekli dikkat çekme ve sansasyon yaratma çabasına dönüşüyor. Batı'dan alınan sahne şovları, kendi kültürümüzden ve özümüzden uzak, anlamsız birer kopyaya dönüşmüş durumda.
Unutmayalım ki: Sanat, toplumu dönüştürme gücüne sahip bir araçtır. Düşünce yapısını şekillendirir, duygusal deneyimleri zenginleştirir ve sosyal değişimi tetikler. Bu nedenle sanat, bireylerin davranış ve düşüncelerini etkileyerek toplumsal dönüşümde önemli bir rol oynar.
Siyasetteki Güven Kaybı ve Yolsuzluk Sarmalı
Siyaset, ahlaki çöküşün belki de en çarpıcı yansımasıdır. Geçmişte de yolsuzluklar olsa da, bugünkü kadar yaygın, aleni ve hatta birer başarı hikayesi gibi sunulan bir boyutta değildi. Siyasetteki ahlaki değerler, en azından söylemde ve genel kabul görmüş normlarda daha güçlüydü.
Günümüzde ise siyaset ve yolsuzluk, ne yazık ki birbirini tamamlayan iki kavram haline geldi. Yolsuzlukların üstünün örtülmesi, hukuki süreçlerin işletilmemesi ve aynı suçun birine ceza, diğerine yasal statü getirmesi, siyasetin ahlaki temellerini çürütüyor. Siyasetin sadece bir güç ve çıkar oyunu olarak algılanması, halkın devlete ve yöneticilere olan inancını zedeliyor. Halk, kendisini temsil edenlerin kendi çıkarları için çalıştığını ve adalet arayışlarının sadece birer sözden ibaret olduğunu düşünüyor.
Sanatın ve Siyasetin Ortak Düşüşü: Değerlerin Yitimi
Sanat dünyasında kalitenin düşmesi ve siyaset dünyasında yolsuzlukların normalleşmesi, aslında aynı ahlaki çöküşün farklı yansımalarıdır. Her iki alanda da zahmetli ve erdemli olanın yerine, kolay ve kaba olan tercih ediliyor. Filmler sadece gişe, sanat icra edenler sansasyon, siyasiler sadece oy peşinde koşuyor. Bu uğurda, sanatta seviye düşerken, siyasette de ahlaki değerler ayaklar altına alınıyor. Bütün bunlar bir araya geldiğinde ise toplum düzeninde ciddi sorunlar ortaya çıkıyor; değerlerimizi, birbirimize olan saygımızı ve sabrımızı kaybediyoruz.
Son söz olarak diyorum ki:
"Her şeyin fazlası zehirdir, mühim olan dozudur"
Topluma rol model olması gerekenler, artık zehir saçmayı bırakırlarsa, belki
geleceğimizi yeniden ahlaklı, adil ve dürüst bir temelde inşa etmeyi başarabiliriz...