Bolu Kartalkaya, kış sporlarının vazgeçilmezi olan beyaz bir cennetken, bir anda kabusa dönüştü. 78 canın bir arada yok olduğu yangın, sadece bir otel binasını değil, bir ülkenin yüreğini kül etti. Anne, baba ve çocuklar... Hayalleri, hayatları gitti. Çocukların gözlerindeki parıltılar, karne sevinçleri gitti... Hepsi bir anda karanlığa gömüldü.
İhmaller Zinciri
Bu facia, sadece bir yangın değil, bir ihmaller zinciriydi. Yangın alarm sistemlerinin çalışmaması, tahliye yollarının yetersizliği, yapı denetimlerindeki eksiklikler... Her biri, bu büyük acının sorumlusu. Bu ihmallerin bedelini ödeyenler, masumane hayatlarını kaybedenler oldu. Kartalkaya'daki yangın, sadece bir otel yangını değil, Türkiye'nin yıllardır süregelen denetim zaaflarının acı bir yansımasıydı. Bu ülkede, kaç tane bina kaçak olarak yapılıyor? Kaç tane iş yeri, kaç tane okul, kaç tane hastane, kaç tane yaşam alanı, can güvenliğini tehdit eden koşullarda işletiliyor? Bu soruların cevabı, hepimizi düşündürüyor!
Hiç mi Ders Almadık?
Bu olay, bizi bir kez daha sorgulamaya itiyor. Yaşam hakkı, güvenli bir ortamda yaşama hakkı, herkesin en temel hakkı değil mi? Peki, biz bu hakkı korumak için ne yapıyoruz? Yetkililer, bu tür olayların tekrarlanmaması için ne gibi önlemler alıyor? Kartalkaya'daki yangın, sadece bir başlangıç olabilir. Eğer gereken önlemler alınmazsa, benzer acılar yaşanmaya devam edebilir. Depremlerde de benzer ihmallerden dolayı canlarımız gitti, ciğerlerimiz yandı. İki yıl önce yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremden hiç mi ders almadık?
Kar ve Ateş Yan Yana Anılacak!
Bu nedenle, bu olayın hafızalardan silinmesine izin vermemeliyiz. Kaybedilen her can için adaletin sağlanması, ihmalleri yapanların cezalandırılması ve en önemlisi, bu tür olayların bir daha yaşanmaması için gerekli tüm tedbirlerin alınması gerekiyor. Kartalkaya'nın karları bir daha eskisi gibi beyaz olmayacak. O karlar artık, kaybedilen canların gözyaşlarıyla karışacak. Kar ve ateş yan yana anılacak!
Hırsızın Hiç mi Suçu Yok!
Sistematik ihmallerin ve sorumsuzlukların trajik bir sonucu olan bu kahreden facia, toplumda derin yaralar açarken, sorumluların belirlenmesi için ciddi bir tartışma ortamı yarattı. Yangın sonrası yaşanan gelişmeler, sorumluluğun dağıtılmaya çalışıldığı bir tablo ortaya koydu. Herkes birbirine suç attı. Kimse sorumluluğu almazken; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bolu Belediyesi ve itfaiye suçu birbirlerine attı. Asıl sorumlu olanların belirlenmesi konusunda ciddi bir ilerleme kaydedilemedi. Kamuoyu bu konuda yeterince aydınlatılmadı. Bu durum, toplumda adalet duygusunu zedelerken, benzer olayların tekrarlanma riskini de artırıyor.
Nasrettin Hoca Fıkrasında olduğu gibi:
"Hırsızın hiç mi suçu yok?" sorusu, bu olayda da sıkça akıllara gelen bir soru oldu.
Şeffaflık, Adalet ve Sorumluluk
Umarım bu olay tüm yönleriyle incelenir ve sorumluların belirlenmesi için şeffaf ve kapsamlı bir soruşturma yürütülür. Bu felaketin ardından alınacak derslerle, benzer olayların yaşanmaması için önemli adımlar atılabilir. Ancak bu süreçte şeffaflık, adalet ve sorumluluk esası göz ardı edilmemelidir.
Sessiz Kalma Lüksümüz Yok
Bu felaketten sağ olarak kurtulanlar, hayatını kaybedenlerin aileleri, yakınları psikolojik olarak da büyük yaralar aldı. Bir anda hayatları alt üst oldu. Yaşadıkları bu travmayı yıllarca üzerlerinden atamayacaklar. Yürek yangınları hiç bitmeyecek! Bu durum karşısında artık sessiz kalma lüksümüz yok. Yetkililerden, bu sorunun kökenine inerek şeffaf ve tarafsız olarak gereğinin yapılmasını arzu ediyor,tekrar bu ve benzeri felaketler yaşamamak için kalıcı çözümler üretmelerini bekliyoruz.
Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, bu acıyı yaşayan tüm ailelere başsağlığı diliyor, ülkemizin bir daha böyle acılar yaşamamasını temenni ediyorum...